Şeyhsafi'nin Tarih Sahnesindeki Yeri

Höyüktepe
Bölge Tarihi
M.Ö 2500 |
Havza'nın yerleşim yeri olarak kullanılması |
M.Ö 17 yy. |
Hititlerin Bölgeye gelişi |
M.Ö 7. yy. |
Bölgenin İyonyalı Miletlerin etki alanına girmesi |
M.Ö 7. yy. |
Kimer istilası |
M.Ö 6. yy. |
Bölgenin Pers Yönetimine geçişi |
M.Ö 4. yy. |
Bölgenin Büyük İskender egemenliğine geçişi |
M.Ö 130 |
Mitridates egemenliği |
M.Ö 131 |
Ladik 'in kuruluşu |
M.Ö 71 - M.S 395 |
Roma istilası |
395 |
Doğu Roma İmp. |
442 |
İki büyük depremle Havza'nın yerle bir oluşu ve sıcak su kaynağının keşfi |
705-712 |
Bölgenin Arapların eline geçişi |
935 |
Bölgenin Bizans hakimiyetine geçişi |
1071 sonrası |
Bölgenin sırasıyla Türkler ve Haçlılar arasında el değştirmesi |
1075 |
Bölgede Selçuklu komutanı
Melik Ahmet Danişment Gazi Egemenliği |
--- |
Selçuklu Dönemi |
1156 |
Amasya Hükümdarı Kavz Han'ın bölgeye adını verişi |
--- |
Ladik'in Kabatoğulları Beyliğine bağlanması |
1245 |
Havza İsminin kullanılmaya başlanması |
14. yy. |
Beylikler Dönemi Mücadeleleri |
1308-1425 |
Tacettinoğulları Beyliği hakimiyeti |
1350-1398 |
Taşanoğulları Beyliği hakimiyeti |
1414 |
Osmanlı Hakimiyeti |
1428 |
Ladik Osmanlı hakimiyeti |
1882 |
Havza'nın ilçe oluşu |
25/05/1919 |
Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı öncesi Havza'ya gelişi |
28/05/1919 |
Atatürk'ün Havza Genelgesini yayınlaması |
24/09/1924 |
Atatürk'ün Havza'yı ikinci kez ziyareti |
1925 |
Havza'nın Amasya'dan ayrılıp Samsun'a katılması |
1870 Salname-i Vilayet-i Sivas kayıtlarında Havza :
Amasya Sancağı
Ladik Kazası
Nüfus-ı
Müslim |
Nüfus-ı
Gayrimüslim |
Kura Ve
Mahallat |
Katib |
Nüvvab |
Müdüran |
Nevahi |
3290 |
762 |
62 |
Mehmed
Efendi |
Rıza Efendi |
Hasan Bey |
Havza |
Canik Beylikleri
-Taceddinoğulları
-Bafra Devleti
-Kubatoğulları
-Taşanoğulları
-Kutluşahlar
-Hacıemiroğulları
Tacettinoğulları Beyliği
1308-1425 seneleri arasında merkezi Niksar olmak üzere Bafra, Ordu , Kelkit havzası, Çarşamba ve Canik bölgelerinde hüküm süren Anadolu Türkmen beyliği, Emir Taceddin Bey tarafından kurulmuştur.
Yaklaşık 12.000 km²'lik bir alana yayılan beylik 1335'e kadar İlhanlı Devleti'ne, sonra Eretna Devleti ve Kadı Burhaneddin Devleti'ne tâbi oldu. 1393'ten sonra ise Osmanlı Devleti'ne bağlandı ve 1425'te tamamen Osmanlı topraklarına ilhak edildi ...
Taşanoğulları Beyliği
1350 yılında kurulmuş , 1398 yılında yıkılmıştır. Samsun ve Amasya Merzifon ilçesi civarında kurulan bu beylik 2. Beylikler döneminde kurumuştur. Vezirköprü, Havza ve Merzifon'u elinde tutan Taşanoğulları Beyliği, Trabzon'un ele geçirilmesinde önemli role sahip Taşan bey tarafından kurulmuştur. Anadolu’da Timur'un ortadan kalkması ile ortaya çıkan ve Eretna’ya tabi olan Taşan Bey,1366 yılından sonra daha sonraları kendi adını alan Taşan Dağları’na yerleşerek faaliyetlerine başlamıştır. Daha sonra Merzifon merkez olmak üzere evlatları Bali Ahmet, Ali, Hasan ve Şahin Beyler varlıklarını devam ettirmişler ve 1350 yılında, bölgedeki diğer beyliklere kıyasla daha erken bir tarihte Osmanlılara katılmışlardır.
Ladik - Tosya Depremi
Köyümüzünde büyük ölçüde etkilendiği deprem ile ilgili genel bilgiler ...
Geneli kulaktan duyma bilgiler olduğu için sadece resmi kayıtları geçiyorum ...
Değişik mahalli kayıtlarda adı, farklı ifadelerle yer bulan, kimi kaynaklarda, “ Çorum Depremi”, kimi kaynaklarda “ Ladik Depremi “ kimi kaynaklarda da “ Tokat- Kastamonu Depremi” olarak nitelenen depremin, literatürde kaydı ise, “Tosya- Ladik Depremi “ olarak yer bulmaktadır.
Devletimizin resmi kayıtlarına göre; Tosya'yı ve çevresini etkileyen 1940-1946 yılları arasında büyüklüğü dört ve dörtten fazla olan on yedi deprem olmuştur. Bunlardan en can yakıcı olan ve insanımızca (büyük zelzele) diye anılan deprem 26 Kasım 1943 tarihinde saat 22:20''de meydana gelmiş, bu deprem 41.050 enlem-33.720 boylam arasında gerçekleşmiş, 10.00 km derinlikte, ivme değeri 200-400 hesaplanmıştır.
Merkezi Tosya-Ladik olarak gösterilen depremin kuvveti,
17 Ağustos 1999 yılında Marmara Bölgemizi yerle bir eden depremin kuvvetine eşit olarak
7.2 olarak gerçekleşmiştir. Kuvvetini Ankara'dan bile hissettiğimiz kuvvetteki depreme benzer olan
26 Kasım 1943''te saat
22.20''de meydana gelen depremde ne yazık ki
2824 insanımız hayatını kaybetmiştir.
21.11.1942 |
14:01 |
40.820 |
34.440 |
80.0 |
25-50 |
5,5 |
7 |
Osmancık |
01.12.1942 |
19:04 |
41.040 |
34.880 |
20.0 |
50-100 |
5,9 |
26 |
Çorum |
11.12.1942 |
02:39 |
40.760 |
34.830 |
40.0 |
50-100 |
5,9 |
25 |
Çorum |
26.11.1943 |
22:20 |
41.050 |
33.720 |
10.0 |
200-400 |
7,2 |
2824 |
Tosya-Ladik |
27.11.1943 |
06:06 |
40.500 |
34.000 |
00.0 |
12-15 |
4,7 |
- |
Çankırı |
27.11.1943 |
08:09 |
40.500 |
34.000 |
00.0 |
12-15 |
4,8 |
- |
Çankırı |
27.11.1943 |
23:29 |
40.780 |
33.930 |
40.0 |
12-15 |
4,9 |
- |
Tosya |
02.01.1944 |
10:59 |
41.000 |
33.700 |
00.0 |
12-15 |
5,0 |
- |
Ilgaz |
30.09.1944 |
04:13 |
41.110 |
37.870 |
10.0 |
25-50 |
5,5 |
- |
Osmancık |
18.10.1944 |
12:54 |
40.890 |
33.470 |
10.0 |
25-50 |
5,2 |
- |
Ilgaz |
Diğer bir kaynak
“ 26 Kasım 1943 Tarihli Tosya-Lâdik Depreminin Niteliği ve Niceliği
Bu deprem, 26 Kasım 1943 günü saat 22:20:41’de meydana gelmiştir. Depremin maksimum şiddeti Io: VIII-IX, magnitüdü Ms=7.2, episantırı ise 41.05K, 33.72D dir. Anadolu’nun çok büyük bir kısmında hissedilen Tosya-Lâdik Depremi; doğuda Taşova’dan, batıda Ilgaz’a kadar uzanan yaklaşık 45.000 km2’lik bir alanda etkisini göstermiştir. Deprem sonrasında Trabzon, Isparta, Elazığ, Zonguldak, Giresun ve Yozgat’tan Dâhiliye Vekâleti’ne depremin hissedildiğine dair telgraflar gelmiştir. Kastamonu, Çankırı, Çorum, Amasya, Samsun, Tokat, Sinop ve Ordu’da deprem bilhassa ölümlere ve hasara neden olmuştur. Bu çerçevede Çankırı’nın Ilgaz; Kastamonu’nun Tosya, Kargı; Çorum’un Osmancık; Amasya’nın Merzifon, Gümüşhacıköy; Samsun’un Havza, Lâdik ve Vezirköprü, Tokat’ın Erbaa kazaları bizzat depremden etkilenen yerleşim birimleridir.Deprem sonrasında Doğuda Destek Boğazı ile batıda Kurşunlu bölgesi arasında 250 km uzunluğunda yeni bir fay sistemi meydana gelmiştir…… 20 saniye süren depremde, 2.824 kişi yaşamını kaybetmiş, 5 bin kişi yaralanmış ve konutların yüzde 75’ini oluşturan 40 bin bina yıkılmıştır, ayrıca 5.375 hayvanın da ölümüne yol açmıştır. “
“Depremde Ladik- Akpınar Köy Enstitüsünden 2 öğrenci hayatını kaybetmiştir.”
Bu metine dahil edilebilecek diğer alıntılar ise, hafızalarda saklı kalanlardır:
“Depremden kaçarak kurtulanlar o geceki acı manzarayı hatıralarında hep taze tutarak anlatırlar. Sanki şimdi yaşarmış gibi üzülürler.”
“ Köyümüzün evleri ahşap kerpiçden olduğu için çok can kaybı ve yaralanmamalar oldu. Deprem sabaha kadar aralıklarla sürdü.”
“ Köyümüzdeki çoğu evlerin alt katları ahır olduğu için hayvanlar öldü. Köyümüzün halkı için hayvanların ölümü de büyük bir acıydı. Çünkü köylülerimizin geçim kaynağı hayvancılık ve tarımdı. Tarım da hayvanlarla yapılıyordu.”
“Biz Kastomunudaydık. Kastamonu merkez ilçesi bu depremden 8 şiddetinde etkilenmiştir.Kaybımız çok olmuştu. Mahvolmuştuk.”
“ Halen de Ulucaminin sol tarafından yukarı doğru giden yolun tam karşısında ahşap bina vardır. O bina bize bu deprem de o mahallede tek kalan bina olarak anlatılırdı hep.”
“ Büyük zelzele.”
İnsanoğlunun afetler karşısında refleksi hep aynıdır.Deprem de bu refleksi çaresiz bırakır. Bundan yaklaşık 70 yıl önceki bir depremden söz edişimizin amacı, ne bir anma gününe hazırlığın duyurusu, ne de ülkemizin zaten bir depremler kuşağı üzerinde oluşumuz sebebiyle, sık sık yapılan” dikkatli olmamız gerekenler” konulu hatırlatmalardan biri oluşudur.
Amacımız, o depremin acılarına ait bir efemeranın elimize yeni geçmiş olması sebebiyle, zamanında yapamadığımız yüzleşmeleri bugün yapabilmeye adım atmaktır.
İşte belgeler, sırf bu iş için yıllar sonra insanların karşısınına çıkıveriyor zaten.
Yoksa, nerden bilip, neden sorguluyacağız ki?
Yıl 1943.
26 Kasım Cuma günü. Kalabalıklar, dükkanları, sokakları, camileri, evleri,hastaneleri, okulları dolaşmış, akşamı evlerine dönmüştür. Savaş günleridir. Yokluk, yoksulluk her yeri sarmış, üstü başı çıplak bırakmıştır. Ekmekler, somunlar dirhem dirhem karneyle dağıtılmakta, değil benzin, gazyağı ve çivi bulamamaktan insanlar harapolmakta, dükkanlar kepenk kapatmaktadır.
Sokaklar, karanlık ve yorgun.
Üstelik Kuzey Anadolunun soğuğu da bir kaç gündür şiddetli yüzünü göstermiş, hafta sonu olmasına rağmen, erken yatmak, üşümemenin yolu olarak görülmüş. Çoktan uykular, yarıya dönmüş bile. Gece yarısı başlamamış olsa da.
Yarın, Cumartesi Günü civar illerde ,ilçelerde kurulacak pazarlara mal götüremeyecek olmanın sancısı erkekleri, zor kaynayan tencerelerin sesizliği kadınları vurmuş. Bedenler, zihinler yorgun. Bozgun.
Gündüzlerinde her şeyi Ankara’dan gelecek “ savaş bitti” nidalarına bırakan,radyolarda çalan Rumeli Türkülerine, bağrı yanık hikayeler yaratan insanlar, gecelerinde kendi gölgelerine esir oluyor.
Amansız ve tarifsiz bir ses. Anlatılmaz. Toz, duman peşinden. Sonra ses ve bağırışlar. Bağırışlar. Evet, mahvolduk!
***
Elimizdeki birinci belge:
“Kastamonu Vilayeti Makamına
26-27 /II/ 943 gecesi vukua gelen yerdepreminde Atabeygazi mahallesinde bulunan 17 No;lu evimiz tamamen yıkılarak bütün ailemiz enkaz altında kalarak kızım ile damadım ölü olarak ben, ailem ve iki torunum sağ olarak çıkarıldık.
Yiyecek, yakacak, hiç bir şeyimizi kurtaramadığımız gibi ev eşyamızda enkaz altında harap olmuştur.
Kendimin ihtiyar, ailemin de ihtiyar ve gözsüz olmasından perişan olan durumumuzun biraz olsun giderilmesi için kıymetli yardımlarınızın yapılmasını saygılarımla arz ve istirham ederim.
İsfendiyar mahallesi
Durak sokak No: 19
Mehmet Kapucu PUL – mühür- 18-12-943”
Yazının daktiloda yazılmış olması, kullanılan ifadeler ve yazı marjı ayarları mağdur Mehmet Kapucu adına dilekçenin başkası tarafından kaleme alındığını işaretlemektedir. Muhtemeldir ki, Vilayet Kaleminde yazılmış olmalıdır.
Belgede dikkatimiz çeken diğer hususlar; dilekçenin depremin üzerinden 22 gün geçtikten sonra yazılmış olması ve belgenin üzerinde aynı güne ait “ Yardım Komitesi Başk.” Notlu bir sevk ibaresinin, tarihin ve parafın bulunmasıdır.

Elimizdeki İkinci Belge:
“Deprem Felekatzedelerine
Yardım Komitesi
Reisliği-16
Emniyet Müdürlüğüne 8/1/ 944
İsfendiyar mahallesi- Durak sokak NO:19 evde oturan Mehmet Kapucu ile ailesine yardım yapılmak üzere Yardım Komitesine müracaatlarının temini rica olunur.
Komite Reisi
Vali”
Bu belge de dikkatimizi çeken en önemli husus ise, ilk belgini tarihi olan sevk işleminin üzerinden yaklaşık 20 gün sonra, yazının Emniyet Müdürlüğüne yazılmış olmasıdır. Bu yazının akıbetinde, Mehmet Kapucu ikametine devam etttiği adresden Emniyet Birimlerince alınıp, yardım Komitesinin Deposuna götürülmüş olmalıdır.

Elimizdeki üçüncü belge:
Bu belge 14 /1 /1944 tarihlidir.
En üstünde, kurşun kalem ile “ No: 7 “ ibaresi taşımaktadır. Muhtemeldir ki, benzer talepler içinde karşılanma sırasını göstermektedir.
Daktilo ve el çizimleriyle ortak halde bir cedvel hazırlanmıştır.
Cedvelin başlıkları daktilo edilmiş.
Cedvelin ilk sırası el yazısıyla doldurulmuş.
Anlıyoruz ki;
Atabeygazi Mahallesinden Mehmet Kapucuoğlu’na 10 kilo bulgur, 8 kilo fasulya, 6 kilo tarhana ve 30 kilo buğday Deprem Yardımı olarak teslim edilmiştir. Çünkü karşısında imzası vardır. Daha önceki belgede mührünü kullanan Mehmet Kapucu bu kez imza atmıştır. Mavi bir dolmakalemle, belki de hayatında ilk kez adını yazarak.
Sayfanın sağ köşesinde yer alan ve elyazısıyla yazılmış olan ibareler ise daha şaşırtıcıdır.
“ Beyanı
1 kilo 500 gr. Tarhana
2 kilo – Fasulya
2 kilo 500 gr. Bulgur
7 kilo 500 gr. Buğday”
Bu “beyan” bilgileri net olarak ne anlatmalıdır? Acaba Mehmet Kapucu (oğlu) beyanı kadar istemiş de, Komite daha fazlasını mı takdir etmiştir. Kendisine daha fazla miktarda yardımda mı bulunmuştur.
Yoksa yoksa, aslında kendisine verilen miktar “ Beyan” satırları altında yazılan miktar da, cedvele verilmemiş miktarlar mı yazılmıştır. Niçin?
Bilmek mümkün değildir. Ancak, “beyanı” kelimesi ve burada aynı kağıt üzerinde yer alan kalemlerin ağırlıklarınınfarklı miktarlarda yazılmış olması, kuşkularımızı arttırmaktadır.
Tarihi geriye döndürüp o günlere gitmek elbet mümkün değildir. Acıların içinden acılar aradığımız da yoktur.
Yüzleşmesi gerekenler yalnızca o cedvellleri tanzim edenler de değildir. Büyük acılar içinde, kızını ve damadını kaybeden, herşeyi yıkılıp savrulan, öksüz ve yetim iki çocuk ile ortada kalıveren, kendisinden daha da muhtaç kalmış yaşlı ve görmeyen bir karısına bakmakla mükellef Mehmet Kapucu’nun çaresizliğine, birkaç kilo buğday ve fasulya ile ortak olmaya çalışan devletin çaresizliğidir.Yüzleşmesi gerekenler,bu çaresizliği görmeyenler, anlamayanlardır.Bilmeyenlerdir. takdir edemeyenlerdir.
Bir yazar, “ savaş bütün çirkinliklerimiz örttü” demişti. Sıra bizde; “ Acı da, bizim, bütün çirkinlerimizi örttü!”
kaynak :halduncezayirlioğlu